dağları dövüyorlar göğsümde taşikardi ellerinin var ettiği herhangi bir mezeyi uluyor duvarlar yaralarım var öpüyorum biri senin açtığın, diğeri senden ayrı kalmanın senin açtığını iki kez öpüyorum adını bilmediğim kuşlar fısıldıyorum, çalışmıyor sen güvercin desen... ak düşüyor tüm yüz kıllarıma kalkıp daha resmi giyiniyorum bakırköyden beşiktaşa sular boylanıyor sular boyu talihime küfrediyorum bir daha saramazsam diye ürküyorum sular uzayıp gidiyor, türküler bağırıyorum şimdi masama otursam başka bir masayı düşlerim düşlerim kızarır bozarır bir şarkı etime yapışmış tadını biliyorum seni asker selamıyla yollara bırakmak tadı çamura bulanmış üflemeli çalgıların kararlı orkestrası ağzından çıkardığım, camlarda tuttuğum ölümler aptal olmaya çok sık yelteniyorum bir şeyleri fondiplemeden duramıyorum mesela bedenim yoruluyor öfke kalmıyor öfke, hareket edemiyorum zıt renkler arası bir merdiven arıyorum sevdanın ısısını en çok nerede hissettim onu düşlüyorum
nereni öperken ısınıyordu göz çukurlarım nerenden tutarken kalbim ata biniyordu saat kaçta izlerken yüzünü eksik tüm ibadetlerim tamam geliyordu karşılıklı ne kadar içersek sırat kalınlaşıyor
ağzından neyi duysam ma'at tüyü ağırlaşıyordu? bence pek düşlemiyorsun sevdaya dönüşmelerimizi belki iyi yapıyorsun bütün şairlerin mezar taşlarında farklı bir şey yazıyor takip edemiyorum hepsini topladığımda tek dize görüyorum "ömür biçmeye korkmadığın sevda, ölür" birinciliği Ahmet Hamdi'den alamıyorum. seni hep daha güzel biliyorum seni hep daha yorgun seviyorum dördümüzden birinin öleceği romanları yakmayı görev biliyorum tüm felaket haberlerini bir kadehe doldurup içiyorum elini göğümden çek tanrı seni değil sevgilim zincirlerini öldürmek istiyorum mantığı zihinlerden sil tanrı enteresan vatanlar için seve seve ölen adem kokladığı, içtiği, ısındığı cenneti nasıl indirir şakaklarından? sana sorsam kaybettik toza sorsam sen kana sorsam kırmızı kırmızı masa yağmurda kalıyor şairane ıslanıyor dünya kaçılması gereken bir kafestir, kabul ama kara sevdam; cennette ölen herkes pişman ölür poligonlara mermi dağıtımına ara verildi haberin var mı allahım her nefis ölümü tadacaktır biliyorum allahım sen şeyi biliyor musun peki bazı nefisler öncesinde de hep damağında bir namlu düşlüyor? seni de anlıyorum yerin ve göğün yaşlı efendisi kafayı kırınca şeytana dönüşen ilahi ve manevi kodaman ben çıkardım o çiviyi dünyadan diyorsun öyle huzurlu kahvaltılar gibi aşklara yer yok tamamlanan aşıklara griden kırmızıya koşan gecelere mavi doğan sabah güneşlerine şerefsiz yaradanın şerefli bir meleği geliyor çatkapı misafir değil eşkiya geliş saati soruyor, "şimdi seni benden kim korusun?" kompakt bir tabanca kuşanmadığıma üzülüyorum bildiğim en sarsıcı mühimmatla cevap veriyorum "ece gülümseyince ecel mühürlenir" tek dileğim var, ya onun ya benim ellerimde namlunu başka hikayelere çevir allahım