he

30 Haziran 2016 Perşembe

Leydi E

tütünün gibi sönmüşüm ben
bugün anladım
yanında otururken

geçmiş çok güzelmiş
seninle olmak da öyle
ve hissetmek kaybolan şeyleri

önemsiz şeylerden bahsetmek bile
fazlasıyla kutsal seninleyken
eriyip gitmek de öyle

şimdi bilmiyorum ne yapmam gerektiğini
her şey bulanık
anlamak çok zor

çelişkiler hakim sözlerimize
ve yüzüne yansıyor zihnin
kargalar göçerken mutluluğa

şimdi silikleşiyorlar
ve tutamıyorum onları
zamanı tutamadığım gibi.




20 Şubat 2016 Cumartesi

kül

kimseye hesap vermeden çekip giden o kadın. o kadının gözlerindeki halkalar. yorgun bakışlar, zihninden fışkıran ateş ve ruhundan akan incinmişlik. bu benim ruhumun göç mevsimi. tüm bu yalnızlara ve yalnızlıklara doğru göç, barın en tenha köşesinde bir dudak tiryakisi. üzerindeki küller ağıbaşlılıkla gülümsüyor. -------------ve o an geliyor. kalemin kağıda sözcükler fısıldayacağı an geliyor. sarsılmış bir beyin, hayata tutunmak konusunda asla iddialı olamamış bir sinek valesi. asılı kalmış sözcükler, süzülen bir kimsesizlik... çırılçıplak yattığın uykudan, çırılçıplak olduğun bir rüyadan, sonuna gelinmiş bir ömürden, ilüzyonların en siliklerinden, uzaklaşmaktan, hızla uzaklaşmaktan, dışarıda kalmaktan, kasırgaya yenik düşmekten, bitmekten ve tükenmekten, hiçbir şeye güvenmeksizin, gözünü bile kırpmadan tüm dünyaya göğüs germekten, bozuk kodlanmış varlığının hiçliğinde bir kutsallık aramaktan, ölümü düşlemekten ve yalnızlığı paylaşmaktan, sert bir kahvenin içinde varlık savaşı veren votkadan, zaman kayıplarından, kayıplardan, kaybedilmiş ve yitirilmiş olanlardan, kalıcılardan ve geçicilerden ve sadece bir köşede durup sakince izleyenlerden, gece yarısı piyano çalanlardan, güneş ışıklarına teslim olanlardan, yemyeşil bir güne uyanıp gri bir gecede sevişmeksizin sızanlardan, ağıt ve sigara arasında kaldıktan sonra bir sigarayla birlikte ağıt yakanlardan, 21. yüzyıla yenik düşenlerden, söz dinlemeyenlerden, son kez dönüp bakanlardan, artık incinecek bir yüreği olmayanlardan, tüm sokak tiyatrocularından ve uyuşturuculardan, bir yere ait olma umuduyla sokak sokak gezenlerden, kimsenin zamanını çalmadan eriyip gidenlerden uyanmak. 

alnının ortasındaki yarabandını hışımla çekip çıkarttı oğlan. bir timsah, gözyaşlarına boğuldu. en sevdiği yalanı kaybeden bir tanrıtanımaz,,,,,,,,,,,,,,,,, kim oluyordum da hesap soruyordum ona? nereden geliyordu bu özgüven? 
BAM 
izin ver, izin ver geçsin parmaklarının arasından bir kabus gibi. bu sahnenin karşısında, saygı duruşuna geç ve ellerini ceplerinden çıkar. küllükteki cigarayı söndür. tanrıdan bir adım daha uzaklaş. bir kadının hayatına gir. duymasalar bile bağır şimdi. sen durmuş bir saniye çubuğunun çocuğusun! sen durmuş bir saniye çubuğunun çocuğusun! çocukluk kabuslarını bir önceki perdede bıraktı, maskesini çıkarttı ve seyirciye döndü. sonbaharı anlatmak isterken dili tutulan bir aşığın, güneşin altında sevgilisine son bakışı. tanrı tarafından küllüğün dışına söndürülmüş, boynu bükük bir izmarit. 
BAM 
bir ölü daha var ağacın gölgesinde. ihtiyar bir akbaba var onun başında ve yolunu şaşırmış bir adalet kokusu havada. her şey ve hiçbir şey daha önce bu kadar büyük bir boşluğa ait olmamıştı. sardunyalar elbet açacaktı, altıpatlar sonunda patlayacaktı. güzel kadın, uzun saçlarını kesecekti. soyunmasına gerek yoktu, sadece duvarlardan akan bir hüzün vardı bu odada.---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------son nefesini vereli çok olduğunun farkında bile değildi. 
BAM
nikotinin biricik evlatları, 21. yüzyılın piçleri, hayali dostlar, teleskoplar ve umudun nerede olduğu hakkında fikirsiz olmak. bir su bardağını daha ağzına kadar votkayla doldurdu. ormanlar otoparklara dönmeden önce son bir kez elini tutabilmek isterdim. bu suların balıkları, berrak suların balıkları, gri kabusların insanları, yalnızlık,,,,,, bir gün bir rüya daha göreceğim sevgilim. ismimi sen söyleyeceksin bana, sen doğuracaksın beni son bir kez. 
BAM
bu yolun sonunu sen de biliyorsun. altıpatlar da biliyor. ve tanrı da öyle. akıntıya karşı duruyordu meyve sepeti. bir zihin daha çamura bulandı. sen beni bir kez daha vurdun en ölümcül noktadan. damarlarımda akan şey yıllar artık. ben anılara karıştım.  

bir kez daha kaos doluyor içime
bir kez daha veda ediyoruz
bir kez daha hayal kuruyor yaralı baykuş
bir kez daha şahit oluyorum yalanlara
son kez selamlıyorum seni. 


19 Ocak 2016 Salı

yağmurun söyleyecek şeyleri var fakat henüz yağmıyor.

her şeyden rahatsızım artık. ay doğacak ya da doğmayacak, önemi yok. biraz daha beklerse ölecek bir baykuş var en yakın yangın çıkışında. tekinsiz, güvensiz ve çaresiz bir dünya bu. kimileri için arayış, kimileri için hiçbir şey&kimileri için ölümü beklemek. kurşunlara siper olan alt benliklerin inlemeleri içerisinde, parmak uçlarımdan sızan kederle, başarı yokluğu ve başa çıkamamakla, idare edememekle, intihar eksikliğiyle süren bir hikaye bu. kulakları tırmalayan bir patlama sesinin içerisinden süzülmüş bir umut ışığı, güçsüzlüğün sembolü. yağmurun söyleyecek şeyleri var fakat henüz yağmıyor. hayatın panosunda bir raptiye. hiçliğin pornosunda bir sahne. ne önemi var? ağzının tadını bilen bir ölüm de yok peşimde. yarım litre kanla birlikte biraz daha umut kusmak gibi bir şey bu. iki yaşam sıvısının aynı anda bedeni terk edişi. yağmurun söyleyecek şeyleri var fakat henüz yağmıyor. hiç olmasaydım nikotin olurdum. boynu bükülerek katledilen bir izmaritin sessiz, tiz, içten, çatlak, kanlı, buruk,,,,,, çığlığı. usul usul yayılan bir kanser dilimin ucundan. sokakları kar kaplarken ölüm biraz daha samimi geliyor insana. aynada kendin hariç her şeyi görmek üzerine düzülmüş bir türkü yaktı kargalar meclisi. altıpatlar ile sevişti henüz doğmamış olan ay'ın henüz süzülmemiş olan ışığı. siyah beyaz fotoğrafların kutsadığı salonlarda yeni ağlamış kadınlar ve erkekler ve yalnızlar var. yağmurun söyleyecek şeyleri var fakat henüz yağmıyor. gökyüzü üzerime çöktü gece vakti. rüyalarımdan fırlayan ufak, parlak putin tipli ibneler ve kanlı gözbebekleri. kapağı henüz açılmış bir şişe votka. boşalacak bir şişe votka. karaciğerde süzülecek bir şişe votka ve kana karışan soykırımlar. ait olamamak dünyaya. dünyanın hiçbir yerinden olmamak. saniyelerin saatlere dönüştüğü uyuşuk gecelerin aitsizliği. nerede olduğunu bilmediğim bir hayat var karadenizde. şu an ne yapıyor o hayat? o hayat beni sevecek mi ben son kez doğmadan önce? ay'la birlikte umutlar doğacak mı? sahip çıkılmamış bir fetüs. kafamın içinde dönüp dolanır. altıpatlar ve gecenin hüznü. mastürbasyon ve yılları kucaklamış bir zihin. en çirkin kadının güzel kirpikleri gibi bir şey bu. ayaklardan başlayıp beyne kadar ulaşan bir sızı bu. dünyanın merkezinden yayılan bir hüzün. yağmurun söyleyecek şeyleri var fakat henüz yağmıyor. yer çekiminin kurbanları sürünüyor. dergi kapaklarında ölü insanlar huzurlarının sırlarını açıklıyor. tüm vücudumu saran göz kapakları. hissizleşen ve kimsesizleşen, henüz doğmamış ve doğmamakta ısrarcı olan ay'ın çocukları. uykusuzluğun ve incinmişliğin dölleri. yüreğe değer bazı parçalar. bazıları yüreklerini iyi korur. bazıları ağır darbelerin içindeki hazzı sever. ölüme çeyrek kala hüznünü sever bazıları. saniye çubuğu kıpırdamayan bir saati kurşun yağmuruna tutar bazıları. kurşunlar saate ulaşmış mıdır? saniye suçlu mudur? kulaklarımdan aldığım ağır doz dramın en yüksek noktasından aşağı düşen fetüs, yine aynı fetüs, ölecek. sevmek ölecek. sevilen şeyler ölecek. sevilmeyenler de. yağmurun söyleyecek şeyleri var fakat henüz yağmıyor. söylediğin ve düşündüğün bir çok şey, tutkulu balıklar ve kuru deniz. aynada kendini göremeyen çocuklar. yerlerde sürünen gizli tutkular. altıpatlar. ay. yağmur. gece. tanrı son kez baktı namluya. bu ayinin son çığlığı az önce bir hıçkırıkla kesildi, kanlı gözbebekleri uzaklara döndü, ışıl ışıl bir yalnızlık.