he

27 Ağustos 2018 Pazartesi

yorgun şehrin buruk sahili


penceremden de olsa
dinlenilecek gibi değil
sen uzaklardayken
bu şehrin rüzgarı
ve ıslanmak
çok anlamsız yağmurlarında
yeterince izledim şehri seni özlerken
ve hiçbir şey
yeterince hayat yüklü değil

vagonlara dönüşüyor an'lar
geçip gidiyorlar
kulaklarımda gürültüyle
ve Engelbert Humperdinck vardır
senin olmadığın vagonlarda

bir tekneyi izledim geçen hafta,
perşembe günü saat 7:30 sularında ki;
dalgaları yokluğunla yardığına
yemin edebilirim sevgilim
her yeri şiirdir ya bu şehrin, öyle denir.
kanatlarından şiirler dökülen martılar bile
sanki seni benim kadar severmişcesine
meydan okudular bana
sahile ağlarken hepimiz,
her şey,
her şey ve
dalgalar
çünkü dalgalar bambaşkaydı o perşembe sabahı

oysa
martılara nazaran ben
henüz o sahile
hiç ağlamamıştım
ki o kadar meşguldüm
tenini beklemekle
tam o tekne birkaç dalganın daha
ölümüne şahit olurken

hastaydım her zamankiyle aynı dozda
ve hiçkimse hasta değildi
sadece buruktu dalga sesleri
martıların baladlarına karışırken
ve ben de
öylesine özlemiştim tenini

yine aynı perşembe sabahı
ağaçlar yansıtıyordu
yıpranmış ruhumu
egzoz boruları haykırıyordu caddelerde
beynimdeki keşmekeşi
oysa ben bunları izlemek için bile
fazla bitkin ve fazla meşguldüm
tenini özlemekle
ve yine aynı perşembe sabahı
hiçbir şey
parmaklarıma yakışmıyordu
saçlarından süzülen
müzik kadar

ve an'lar vagonları aratmazken
beynimin tenhalarında
o sahilden öptüm seni
sigaramın son dumanının
'hoşçakal' dercesine
yükselişinden
ve her ucu sana dokunan
hayallerimden
ve bir şekilde benden daha çok sana
dokunan topraktan
öptüm

ve soğuktu dudaklarım
tenini özlemekten
ki ne sahil, ne sigaramın halsiz dumanı
ne hayallerim
ne o yüce toprak
ne o kutsal istanbul
tenini taşımıyordu ruhunda

o perşembe sabahı yine
o minik teknelerle
kalbimden
parmak uçlarıma
dalgaları okşayarak ilerliyordun
şimdi yolunda olduğun istanbul'un
seni hiç tanımamış sahillerinden birinde

güneş yüzüme dönmüyordu
eriyip sahile yağardı zaten
her zerremdeki özleme
şahit olsaydı
ve tüm durgunluğumla
dalgalara bırakmak istedim kendimi
bir martının son yakarışında ve
yeni bir sigaranın
benden biraz daha yavaş
yanışında

sonra
son bir dalga daha
veda etti 'var olmak' durumunun
muhteşem burukluğuna
ve tekne uzaklaşırken
ve güneş hala sahilime doğacak
cesareti bulamamışken
sigaramdan yükselip
gözlerime doldun
ve sanki
ruhun tenimi kutsadı
dudaklarıma doğru
en az benim kadar buruk ilerleyen
bir gözyaşının
incinmiş sıcaklığında

ve yine o perşembe sabahı
özlemini paylaşan
istanbulun o bitkin sahilinde
ciğerlerim sıkışırken
ışığını son gözyaşıma saklayan güneş;
doğacak cesareti yeni yeni buluyordu
o teknenin
martıların altında
dalgalarla
son kez sanki seni taşır gibi
içimden geçisinde.

4 Temmuz 2014
05:06

24 Ağustos 2018 Cuma

nnnn



beş günde bir kahvaltı yapmalı insan.
mecburen, yani.
şarkıların gözleri yoktur sevgilim,
elleri olmadığı gibi.

kaç yaşına geldik bu yıl itibariyle,
ve kaç günlük özgürlüğümüz kaldı arka planda?
cevaplar sevgilim,
en az birine ihtiyacım var.

gece saatleri ne kadar sessiz kalabilirse insan o kadar,
o kadar sessiz kalmalıyız şimdi, sabaha deyin.
unutmamalıyız senin güzel olduğunu.
unutmamalıyız çünkü henüz çok var kıyamete. 

ha, ha bir de akşam oldu şimdi?
akşam oldu nefesler sıklaşıyor, ne yapmalı teşkilat?
budizm mensubu gibi tekmeleniyorum, lütfen,
lütfen ben biraz eksik hissediyorum.

ayrıca bahsettim mi bilmiyorum,
bilmiyorum, melodiler ve dünler birbirine benziyor,
uzak gibi fakat uzaktan biraz daha uzak.
bilirim sen de seversin, seversin son saniyelerini ömrümün.

sevgilim lütfen aş bunları.
son saniyeler anlamlı olmamalı.
yüzüm akıyorsa duvarlarından sıva niyetine içtiğinde,
sevgilim benim adresim senin zihninde olmalı!

bir sokakta iniyordun minibüsten, benim evimden aşağıda.
sevgilim, hatırlamaya çalış, soruyordun "sarılabilir miyim?" diye.
sevgilim, kirlenmek masumiyeti yitirmek değildir, türk dil kuruma'na sor, 
sevgilim benim çocuğum olmayacak şayet sen gelmezsen.

sevgilim, bulunduğun kolları gözden geçir,
türkiye, bulunduğun uluslararası diplomasiyi gözden geçir.
istanbul en güzel şehridir bu diyarın,
bu yalandı yine de çocuğumu doğur benim. 

16 Ağustos 2018 Perşembe

o nasıl hüzün?


sevgilim dünya üzerindeyiz.
dünya üzerinde, unutulmuş bir köye -belki afrikada
dört buçuk saat önce yağmur yağdı.
dört buçuk saat önce yağmura doyan bir köy,
sevgilim,
o köyün toprağı,
şimdi güneşin altında kurumakta.
yani, birkaç saat sonra, yağmur yağmamışçasına...

bir devlet başka bir devlete yaptırım uyguluyor,
ben samsun216 içemiyorum.
bir devletin başka bir devlete uyguladığı yaptırımların gölgesinde,
o koskoca gölgede uyuyorum.
uyuyorum sevgilim, allah kahretsin.

kan ve daha çok kan akan bir savaştan,
zaferle çıkmış bir albay edasıyla kahve içiyorum.
içiyorum güzelim bu benim hakkımdır.
bir hayvanat bahçesinde,
gördüğü o güzel hayvanların ışığında kendinden geçen,
beton yığını şehirlere hapis bir küçük çocuk mu şimdi gökyüzünde asılı soru işareti?

makinisti gördüm.
"durdur treni."
makiniste çok sinirlendim.
"durdur treni orospu çocuğu!"
keman çalmayan tren mi olur?
olabilir fakat keman çalmayacaksa neden tren?
tren demek koşmak mı demektir bir siperden bir sipere?
lütfen hayata dahil olan her on mevzudan yedisine keman ezgileri koyalım tanrım.

bu köyde insanlar hep çok dertli.
sanırım, yanan bir tarla edasıyla, çok dertli.
korkan, dokuz yaşında bir çocuk edasıyla, çok dertli.
ayrıca sınır çizelim lütfen gerekli bütün diyarlarına hayatın.

sayın bakanım, ben gözümü açınca içim titriyor sabahları.
yani bazı sabahlar, böyle oluyor.
sayın bakanım, ben çok çaresiz bir baykuş görüyorum pencerede. 
"hayırlı teskereler." diyor bana.
kusura bakmayın ama ben hayatımda hiç ford mustang'e binmedim.
ben hayatımda hiç, hem de hiç, nalan arkasını dönüp giderken,
"nasıl olsa dönecek." demedim.
bu olayları ışığında, sayın bakanım; ben öyle çok da lüks bir hayat yaşamadım.

bakanım konunun sizle ilgisi yok aradan çekilir misiniz?
teşekkürler.
allahım duyuyor musun?
allahım ben artık senden bir şey dilemeyeceğim söz veriyorum.
günlük dua vergimin kaldırılmasını, beden kiramın yüzde otuz oranında düşmesini talep ediyorum.
yani, allahım, ben anladım sanırım dünya bir şey beklenecek bir yer değil.
yani, allahım, çok kötü yaratmışsınız burayı.
yani, allahım, bir beden bunca şarapnel karşısında ne yapsın?
yani, allahım, bir gönül bunca türküsüzlük karşısında, ne yapsın?

zannetmeyin sayın peygamberim, toprak kuruyunca yağmuru unutuyor.
elbette unutmuyor, insan mı bu?
belki de toprak da artık eskisi kadar içsel değil.
belki de toprak da artık eskisi kadar anne kucağını andırmıyor.
yine de avuçlarına dolduğunda, "canlı" hissedebilirsin.
şimdilik hayatın bize öğrettikleri ışığında;
hiçbir şey bilmiyoruz.

korkma, sadece sesini unuttum, kokun hala taze.
adeti budur zaten koku hep daha kalıcıdır.
teşekkür edemiyorum, herkes hayal kurduğu kadar kırılıyor.
kaç hayal kadar kırılabilirse insan o kadar deprem oluyor.
rabbim belki de zina yuvalarını vuruyor?
yine de, arzu etmeyi defterden silen insanlara
rakı
günah
değil.

5 Ağustos 2018 Pazar

orama vurma elin boşa gidiyor


eski hattında kaç cevapsız araman varsa o kadar basamaklı bir merdiven.
bir çok farklı lügat var mavi mezarlığımızda ve
bunların en az sekseninde ölü olmak, adeta 1999 çıkışlı bir sinema filmi.

ağız kuruluğu ve dünsüzlükten gece beşte bıkılır.
insanlar en çok beşte bakar tavana.
bu kadar çok insanı kapsayan araştırmalar yapmak için isviçreli olmaya gerek yok.

insanlar ölümden dönüyor, -nedense
bir telefonla kavşaktan dönüyor, -haklı olabilir
bu ülkede yaşayan on kişiden yedisi çılgına dönüyor, -en az
bazı "çiftler" seviştikten sonra birbirine sırtını dönüyor, -allah affetsin
başlıca kriz anlarında gözler dönüyor, -malesef
beş genç bir cigarayı dönüyor, -ayıptır
şimdi buraya sen o yoldan dönmüyorsun yazarak yeşilçama bağlarsam, bunun bir faydası olmaz.

sanırım en acısını tespit etmiş bulunuyoruz.
bazen keşke özel harekat timleri tarafından etkisiz hale getirilsem diyorum.
diyorum çünkü benim yazabileceğim hiçbir kelimenin bir faydası olmaz.
keskin cümle kaleme zarar.
ben hayatımda dağ yaratmadım fakat led zeppelin çalabiliyorum.
eğer teknoloji, seni anarken zihnimde neler olduğunu gösterebilseydi de bir faydası olmayacaktı.
bilim dünyasını çaresiz bırakacak kadar ne yaşadık bilmiyorum.
seni seviyorum.
çile çekiyorum.
sevilmek gibi hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal,
burada bırakmak dediğin tek dişi kalmış canavar.




1 Ağustos 2018 Çarşamba

ilk kim pes edecek sokağı, no:7


seni sevdim bu muhteşem bir olaydı.
belki de son muhteşem olaydı.
ah şu hayatta biraz acıma olaydı...

artık hiçbir beklentim yok sen dahil.
sanırım dünya biraz bundan,
hiçbir'den ibaret.
köpükleri saymam gerekiyor, hava çok sıcak.
"acıların sonu gelmez." diyorsun.
derin bir nefes çekip; "elveda!"
desem,
bir miktar hibe alsam devletimden,
masmavi bir düşün ortasına gerçekçi bir şuur üflesem?

senin şarkınla benim şiirimle olacak iş değil bu.
dumanlı dağların arasında, itinayla yarattılar Hasan Hüseyin Korkmazgil'i;
"o yuvasız çalıkuşu, bense kafeste kanarya."
dedi o.
kadınım olarak muhteşemdin,
sancım olarak benzersizsin.

bu sayfaya sağlam bir yapı inşa ediyorum bir müteahhit edasıyla;
çünkü çok şiddetli bir deprem çeşidi olarak kokunu anımsamayı seçiyorum.
gecenin fısıltıları bitiyor.
gecenin fısıltıları bitiyor korkuyorum.
bir şiir yazmak ne kadar zor olabilir?
çok zor olabilir fakat sen yine de yaz,
çünkü Zeki Müren yanılıyor olamaz!