he

25 Nisan 2019 Perşembe

ıstırabın eceli yok


çimeninde ayakkabım, ha belediyenin ha allahın.
gözlerim yolu bir gördü,
ben hicranı hep beş çizdim.
sigarayı ağzımdan, "dünya güzelleşmez sevgilim" der gibi tükürdüm
"sevgilim beni haksız çıkar" diyemedim.

milenyum doğdu, yirminci yüzyılın şiir ile sevda algısı öldü.

ben doksan dokuzda doğdum.
2019'un Nisan 25'ine dek, ölen şiirle sevdayı savundum.
tunç olmanın iş yaptığı zamanda, Veysel gelse altın olamazmış, bugün anladım.

ve her ahmak ışık hüzmesi gibi, bunu birçok kez itiraf ettim.

kazanamayacağım bir savaşa, bambaşka diyarların güzelliğini taşıyan bir kadının
asla yoluma bağlanmayacak yolu uğruna girdim.

onu tanıdığımda, annem ikinci kardeşime hamileydi, şimdi sekiz yaşına girecek.

karaciğer, akciğerin altındaydı, tek bildiğim buydu.
geçen sene hastane söyledi,
rabba bin şükür, on dokuz santimi geçmiş. -aralık ayında

şiirleri, okuduğum fantastik kitapların arkasında, minik bir latife olarak bilirdim.

bugün belki iki bininciyi deviriyorum.
müziğe çocukluktan bir tutkum vardı,
inşallah bir gün -allah bilir- onu da yitiriyorum.
belki de yitirmiyorum.
büyük konuşmayı, 2019'un Nisan 25'inde bıraktım.

Tanju Okan'ı babam bildiğimde yıl 2014.

"ıstırabı heceliyor." dizesini, "ıstırabın eceli yok." anladım.
bu sayfaları, bu mecraya bırakmaya karar verdiğimde yıl 2014.
slogan hiç değişmedi.
"hiç, felan. aşağı yukarı bir Tanju Okan tribi."
2019'un Nisan 25'inde ben değiştim.
slogan aynı.
fakat artık
kadınım, hasret, gözünde yaşlar, kaderim, kadehi şişeyi, çık git içimden
şarkıları yok.
sadece, 'deli gibi sevdim' var.
"neden saçların beyazlamış arkadaş," diyen,
"bir zamanlar ben de, deli gibi sevdim," diyen,
ama hepsinden önce
ama doğumuma denk
ama her cümleden birkaç fersah önce
"yıllardır soruyorum bu soruyu kendime; bilmem ki bu dünya'ya ben niye geldim?"

benim bedenim evren gibi genişlemiyor, ki yeni yaralara yer açılsın

bilmem ki bu dünya'ya ben niye geldim?
gırtlağımdan aşağı kaydığını hissettiğim gürzler rasyonel değil, ki damarım şahlansın dışarı
bilmem ki bu dünya'ya ben niye geldim?
Veysel bile altın olamaz, ki ben düğünlerde yakalara takılayım
bilmem ki bu dünya'ya ben niye geldim?
babam hayatından geçen kadınları bana sorarsan pek sevmedi, ki ben de baba olayım.
bilmem ki bu dünya'ya ben niye geldim?
ne vaughan ne de brautigan olamadım, ki beni bilen dostlarıma ışık vereyim
bilmem ki bu dünya'ya ben niye geldim?
benim sevdamı benden başkası yazmadı, ki yeşilçam kadar sağlam köklerim olsun
bilmem ki bu dünya'ya ben niye geldim?
gün itibariyle benim adanmışlığım ömrümden kısa sürdü, ki ölen şiiri-sevdayı yaşatayım
bilmem ki bu dünya'ya ben niye geldim?
paşayı da şaşırtıp zeki müren'i yanılttım, ki kendime bir ruh yakıştırayım
bilmem ki bu dünya'ya ben niye geldim
ben sahip olmadığım şeyleri dahi esirgemedim, ki kendime 'bittim' diyeyim
Tanju Baba'ya ant olsun, bulacağım bu dünya'ya ben niye geldim.

hemingway sikiği yazmış, satılık bebek ayakkabısı...

artık yirmi birinci yüzyıldayız.
artık nöronlarımı titreten sevdam yok.
artık tek korkum;
takaslık: fender telecaster. koşu bandına karşılık.
hemingway altı kelimeni azımsamak istemedim.
hemingway kalbini kırmak istemedim.
hemingway senin kalbini ben kırmadım.
hemingway senin kalbini, senin görmediğin ama benim eridiğim yüzyıl kırdı.

cem karaca bu yurtsuzluğa, doğmadan alışmıştı.

asr suresinin ilk iki ayeti, en çok bu geceye yakışmıştı.
bizden ayrılan şiirle sevda, ihtimal ki başkalarında birleşir.
dünya güzelleşmez sevgilim, mütemadiyen globalleşir.



4 Şubat 2019 Pazartesi

son


yıkanmış elim yüzüm ağzımla kaldırdım boynumu kırk derece yukarı
çekme tarantino, şiddet öğelerini hoş karşılayamayacak kadar fazla taşıyoruz orta doğuya.
donuk, gündemden düşmüş, tarihe karışmış bir mağlubiyet mi şimdi aynaya yapışık
yoksa, yoksa üzerini kaplayan yosunlara alışmış bir hatıra yüzeyi mi türküden uzak?
her bir çizgisi, rengi, tınısı ve kokusu; diken ve zehirle bezeli.

ilk görüşte tanınmayan falsolar akıyor ellerden ellere
akacaktır.                                   -maazallah desek boşa
bugünleri yıkan dünler, yarınlarda da ensende olacaktır.

ne alnımda yıldızlı bere var, ne de zalimliğin abilerine bağırıyorum inatla
sadece bir mum alevine meydan okuyorum gücüm yettiğince.
hiç şikayet etmeden kalkmalı ve mümkünse ayakta kalmalıyım, çünkü
akşamüstü dörtte, senin rüyandan uyanırken nasıl titrediğimi yazmayacak gazeteler.
ışığın gelecekten, benim hayattan nasıl silindiğimi de keza.

dokuz kadar büyük bir rakama sığınır sancılar, dokuzlar basar her bir yaraya
basacaktır.                                  -maazallah desek boşa
bambaşka kayboluşlar doğacaktır aynı kadının özlenen nefesinden her gece.

bu semtin en biçimsiz sokağında ezilip geçilmiş bir izmarit dönecek ölümden
"en azından..." diyecek, bu cümleyi üzerine bir parfüm gibi sürecek.
muhtelif cehennemlerin yegane temeli budur ve elbette bu temel, izmaritin en kıymetli hazinesidir.
istikbalde dahi izmaritin kulağına Bukowski aleyhisselam fısıldayacaktır;
"herkesin kendine özgü muhtelif cehennemleri vardı, ama ben üç boy farkla öndeydim."

şarkıyı çok yanlış anlamıştık belki de.
belki de, "canımdan bir parça ve ışıksız gecelerin sessiz özgürlükleri." benim senden hariç varlığımdı.
belki de, "dışı sevda içi zindan değilim artık." dediğimde en az cem karaca kadar soğuk olacaktım.

bir övünç kaynağı değil ama, göz dolduran bir ileri görüşlülükle fısıldamıştım zamanında.
bir meyhaneye girerim, ve asla çıkmam.
ve kesinlikle bu dünyadan bir geçişim daha olmayacak.
hayatımı verdiğim söze adadım dersem, biraz olsun dürüst hisseder miyim?
bir gün yeşilçam doğarsa küllerinden, bu mağlubiyeti es geçmeyecektir.

hani o edebiyatın güzel kadınları, yeşilçamın güzel kadınları, müziğin güzel kadınları var ya,
her birini sevmiş kadar oldum.
ziyade olsun.

16 Ocak 2019 Çarşamba

hadi revolverların yanına gül koyalım, sonra, i hate to look into those eyes and see an ounce of pain.


NATO, kalibresini yanlış seçiyor. 
savaşlarda kimse ölmeden herkes ölüyor.

titretmekse amaç fersahlar boyu;
5.56 değil de
dean martin,
7.62 değil de
perry como, 
.50 bmg değil de 
engelbert humperdinck,
mk-84 değil de
...
...
...
...
...
çar bombası değil de 
tanju okan.

olmadı little wing, hendrix anam!
sırıtma.
woodstock'un çiçek çocukları farklı bir şey anlatmıyordu.



7 Ocak 2019 Pazartesi

inanç değil


zihnim bir süvarinin attan düşüşünü andırıyor.
attan düşen süvari, artık piyade oluyor.
bir serapta görüyorum, bir çiçek, kıpkırmızı,
yanında manşetlerini görüyorum, bir gazete, bembeyaz.
"bir şair, sevdalı olduğu kadına 'tek güzel kadını dünyanın' dedi! emperyalizm son nefesini veriyor mu? dünya, bu ren..."
güzel bir manşet bu, ben görüyorum.
şarapnelleri dolanıyor ciğerimde, sen görmüyorsun.

kedim var, kedim dört yaşında.
yurdum yok, henüz doğmadı.
dünya, bu renk bir sevdaya hazır değildi,
madem değildi, ya seni saklayacaktı ya beni.
saklamadı.
sen de saklanmıyorsun tabii ki, fakat ben bakamam o yandan,
seni saklandığın yerde bulmuyorsam, kovacağından değil!
mutlu olduğuna inandığımdan. *daha

iyi bir gitarist olduğum için iki haftada bir çalıyorum.
iyi bir şair olduğum için rakıdan rakıya yazıyorum.
gelişmeye inanmadım hiç, dengeye inanmadığım gibi.
bak, işte kaos, kel kafamda dönüp duruyor.
büyük gemiler görüyorum
bunlar birer fırsat, kalibreleri belirsiz, dünsüz.
nereye kulak assam, nereye göz diksem dünsüz!
ah dünsüz, ben dünsüz, umutlar dünsüz.

geceye daha çok var.
önceki gece ne zaman bitti, bilmiyorum.
ben "gözlerim neden mavi değil?" diye üzülenleri hiç anlamadım,
ve ben gözümün renginden bağımsız,
damarlarımdaki, ciğerlerimdeki seni,                  -çünkü kan da yenilenir, nefes de.
utangaç bir misafir gibi, sessizce dinliyorum.
biz, müziğe karışıp 'bir' olmazsak,
gecelerimin voltaları, zihnimin sızıları kalan günlerime eşlik edecek, biliyorum.

varsan mutluluk, yoksan kahır için,
buradayım.