Hiçbir şeyin parlamadığı, sönük bir gün daha. Dün de böyleydi. Akşam dolunay vardı yine de. Ben bilmiyorum. Bir haftadır yataktan çıkmadım. Gece uyurken bir nefes sesi duyuyorum. Kendiminki değil, tanıdık ve sıcak. Erotizm, müzik ve bir şiiri taşıyan uykulu bir soluk alma sesi. Solmuş bir soluk alış. Olduğu gibi incittiğim, acılar yüklediğim bir kadın soluğu. Aşık olduğum kadının soluğu. Duyduğum bir sürü ses var ve herkes gaipten geldiğine inanıyor. Gaipten gelen sadece benim, kendi küçük dünyamda gerçek olmayan benim. Çağıran bir şeyler var beni hep odamda kalmaya. Odama aitim. İnsanlardan korkuyorum. Tiksiniyorum belki. Bugün değilse yarın öleceğim. Odamda ölmeliyim. Son kez el sallamalıyım duvarlara.
Duvarlar. Sırdaşlarım, dostlarım, azraillerim. Belki de tüm insanlar azrailim. Belki de içim acıyacak bugün yine. İçim acıyınca bir gemi güvertesi düşlerim. Özgürlüğün ve esirliğin aynı vücutta toplanmış haliyim, zıtlıkların fahişesiyim. Baykuşların en çirkiniyim. Yolların en çıkmazıyım. Gemi güvertesi. Gemi güvertesi düşlüyorum. Kendimi bu düşe kaptırabiliyorum bazen. Bazen gemi güvertesini sevdiğim şeylerle doldurup öyle düşlüyorum. Nedense bir umut da doluyor içime. Sokayım umuda. Hiçbir şeyin değişeceği yok. Hiçbir şey. Türkçe ne güzel bir dil. Yalnızlık ne kadar güzel bir terapi. Delilik ne güzel bir haz. Bir gün bitecek her şey, ve o güne kadar tüm sorunlarıyla hayatı taşımak zorundayız. Delirtildim ve itildim. Önce delirtilip sonra itildim. Her şeyi hak ettiğimi düşünmemi istediler. İstediklerini başardılar ve güneş bir daha eskisi gibi doğmadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder