he

25 Aralık 2018 Salı

feat. moody blues vesaire



bahane verin bana milyon dolar ödeyeyim.
ağzından alınmadıysa bu nefes ne yapıyor ciğerimde?
oy benim sayısız kılcal damarımın canavarları kırkbeş kalibreden hallice.
beni şurada tut gözüm şişeden akıyor.
veremediğim nefes birkaç ton çekiyor.
Erkin Koray 'akrebin gözleri' buyuruyor.
winston churchill gayet de kaybediyor.
tanrım, üç kıtama kahır hükmediyor.

ah.

mak 
la 
mak
ah.

verandaya çıktım,
tepemdeki hareket sensörlü ışık yandı. 
sigaramı dudağa verdim, hareketsiz kaldım. 
melancholy man thats what i am vesaire. 

hareket sensörlü ışık söndü. 
görmeye başladım. 
kahrımdan fazla olmasın, bir dünya yıldız... 
gökyüzünde, gökyüzünden büyük. 
when all the stars all falling down vesaire. 

hareket sensörlü ışıklar sönünce 
yıldızlar görünür oluyor ne tuhaf. 
bu bana ölümü andırıyor ne tuhaf. 
her ölüm, her ölüye her nalanı unutturuyor, 
ne tuhaf!
a beam of light will fill your head vesaire 

ördek vuruyorsun ölüyor. 
can alıyorsun, vicdanının rengi değişmiyor. 
ak bir vicdan kararırken, 
gri bir vicdan ilelebet payidar kalıyor. 

his life caught up in misery vesaire.

23 Aralık 2018 Pazar

senden temelli


ah o kadın beyaz heyelanlarıdır zihnimin.
insan tam da bilemiyor ama
doğuşundan batışına güneşe dahil...
karadenizin soğuk rüzgarını ardına alsa,
"allah kabul etsin." diyecek cemaatleri
caminin.

şu aynalar safi toz. 
restoranlarda yemek safi tuz. 
ah o kadın öylesine yok ki 
kafamda var ediyorum, kanımdan içeri
seviyorum.

haftada birkaç gün uyuyamıyorum. 
inanın, uyuyamadığımdan içiyorum. 
küp şeklinde yağıyor yanılgı,
soyunamadığımdan içiyorum. 

bir koridoru arşınlıyorum 
sonra bir salon
sonra bambaşka koridorlar
eko var eko kulaklarıma vuran,
geçmiş seni geçmiş ben sevdiyse,
az önce gömleğine kül düşen şair kim?
zamandır diyorlar ama şarapnelleri genç
ve
umuttan kesilmiş banka kuyrukları.

siz bir makama erişin ki kaybolmasın
emekleri annelerin ve y kromozomlu
güçlü adamların. 
gözün kıpkırmızı, olsun kırmızı erotizmi
çağırıştırıyormuş insanlara. 
benim allahım renksiz, ılık ve tatsız. 

hormonlarım yok olsa onbeş metrede 9mm
grupmanım nasıl etkilenir? 
ya da ilk kez kurmak üzere olmamalıyım
bu cümleyi. 
bu cümleyi kurmamalıyım.
aramız yok bizim çünkü biz seyreğiz, sen
şeffafsın fakat
ah sevgilim ben seni hiç tanımasaydım da
hasarsız, küçük ve silik bir balık mı 
olsaydım? 

şimdi mesela çok iyi sağ-sol direk çıkarabiliyorum
ama karaciğerim hassas benim
ben boksör olsam tek darbeyi kaldırmazdı.
ama ben boksör değilim, 
direğiydi kroşesiydi hep boşa.
işte, en azından karaciğerime vurmuyorlar.
ulan afedersiniz burada balıkla ilgili 
bir çeşit örnekleme yapmak istiyordum?
balık hasarsızsa şükreder, neden küçük ve
siliğim demez kanımca. 
oy rabbim, konuyu sevgilime
bağlayamıyorum!

soru güzel, yine de
bir dal uzun samsun ödüllü değil.
şu renkte;
senin, ben olmayan bir sevgilin olması mı
daha uzağa sürükler sevgilim olan seni, 
yoksa yıl üstüne yıl da geçse seçimin olmayacak oluşum mu?

güzel kadınlar yine güzel
ama 'yeşilçam rüyam' -afilli baya- gibi değil.
yirmi yaşındaki adamların ağzında diş olur  bende yok. 
ülkede kişi başına düşen milli gelir 
düşük.
kız kulesi de nereden baksan bizim apartmandan kısa. 
belki de tüm bu huzursuzluklarım, 'oranlamak' kaynaklı. 

belki de senden temelli ve sana bağımlı
değil de
ırk bilinci olan militarist adamlar da
şiir yazabilir demek ve dedirtmek için
yazıyorum?
sevgilim, saçmalama, deden ermeni falan
olsaydı da severdim seni. 
hem zaten, bir yalan kaç dize yaşar
bizim yüzyılda? 










3 Aralık 2018 Pazartesi

allahım gırtlağımı-


henüz öğlen terazinin başındaki kör kadın, dünyadan bildiriyorum;
burası bizi aşıyor, rakı çok para
yüzümü hangi aynaya çevirsem yeni bir adalet. 
politika gibiyim piyanodan öyle yoksun.
-
büyük sözlerin gölgesinde uyur,
tüm fani içeriğimi dumana sunar,
şefkat bilmez, yol yürürüm.


henüz öğlen türkülerim, kadehin içinde de dışında da;
karadeniz, marmara
kadehin dışı ve içindeki rakı -sizden iyi olmasın
şimşek gibi vururken yarama.
-
sonsuz zamanın köşesinde uyur,
tüm seraplarımı çöle sunar,
tetikten gayrısına gayri ihtiyari sarılırım.


henüz öğlen, her renkten celladım;
tüfekle, giyotinle
hangi penceremden nefes alsam aynı acı.
sessiz bir karga gibiyim öyle trajik.
-
kader yazarının nurunda uyur,
tüm ilahi varlıklara öpücük sunar,
zihnimden dışarıyı tanımaz, zihnimden dışarı ağlamam.


henüz öğlen renk renk çığlıklarım;
yüzümde yara, belimde 9mm sazla
attığım her adım yeni bir ıstırap.
el yapımı bir adam gibiyim sanki burnu bile kanamamış.
-
içer içer çok yalnız uyur,
tüm varlığımı olağanca kuvvetimle topa tutar,
240 ay sürmüş serüvenimi bilmez, son sayfayı mumla ararım.


henüz öğlen ey edgar allan poe;
soğukla, aydınlıkla
senin öldüğün yerden dirilen aynı karmaşa.
cesedim ünlü olacak diyorum, ah ne mutsuzum.
-
kainatın, en kainat olmayan noktasında uyur,
bazen içmez, yazmaz, tıngırdatmaz, kadın özler,
7300 günlük ıstırabımı tanıyamaz, içimden bir çocuk asarım.


henüz öğlen ahmaklığın içine sıkışmış medeni halk;
kararname ve yaptırımla
hak ve can değil elimizdeki yeni yanılgı.
muassır medeniyetleri düşündüğüm her yerde aynı burukluk.
-
öldüysem, "öldüm" dediğim yerde uyur,
belki bir düzine bambaşkalığa iman eder,
175.000 saat yaşında, hayatta kalmayı düşünürüm.