parmak uçlarım en güzel kıvrımlarını seviyor
burnumdan içeri koşuyorsun, bu saadeti tanıyorum
bana karışıyorsun daha önce sözünü ettiğin yerden
ve teninin sıcağında kırık kemiklerim iyileşiyor
bana karışıyorsun;
hasrete boyadığımız pencereleri bahardan bozma günlere açıyoruz.
kara günlerini yıkıyoruz ömrümüzün
zor gecelerini dinleniyoruz
yalnız uykularını düzeltiyoruz
gözlerimle süzüyorum, kocaman kadınsın
tenimle değiyorum, ufacık bebek
kafa derinden başlayan bir serüven var, saçların
sardığı yeri öpen bir çift dudak, ellerin
öptüğü yeri saran bir çift el, dudakların
kalbimdeki ateş nefesinin rüzgarı,
bileğimdeki nabız artçılıdır koynunda olmanın
sana şefkat duymak kendime de şefkat duymaktır,
birbirimize benziyorsak kendimi de seviyorum
tırmandığımız her yokuşun başında dudaklarını öpüyorum
geride kalan hiçbir yokuşu unutamıyorum
hepsi yoruyor çıkıyorum
boynundan ağzına giden yokuşa ismimi bırakıyorum
ve sevda diyarını arşınlarken
hiçbir şeye bakmak için duruyorum
atımı herhangi bir ağaca bağlıyorum
en yakın su birikintisinde yüzümü yıkıyorum
döndüğümde atımı ölü, ağacı yaşlı buluyorum
ilk sen doğursan ne koyardın adıma
ya da annem öldürür müydü beni?
sana bir ben dolusu sevda verdim
ölüm kadar kaçınılmaz, yaşam kadar tesadüfi ellerle
tesadüfi, kararlı ellerle
bir ben dolusu sevda;
doğmuş, büyümüş ve yalanı hiç tanımamış
pencerem parçalandı
kadehim parçalandı
gözlerim parçalandı
çatlaklarından keder de sızmıyor
sarışın çocuklar var ettik
sarışın çocuklar parçalandı
yalanlar yekpare
düşlerim paramparça
sana bir ben dolusu sevda verdim
geriye bir sen kadarı kaldı
hem iyi hem şair yaşadım seni
bugün her şiirim öncekinden kötü
bugün sevdiğim hiçbir şeye inancım
bugün bir şeye inanmak ihtimali...
kadehlerin gölgeleri örtmüyor sancıları
bugün sadece
inanacak hiçbir şeyim olmadığına inanıyorum
kapılmak, yaşarmanın yarısıdır
insan insanın pek az şeyi
erirken tüm ormanları bir gezegenin
kulaklarından kopardığım binlerce sesim var
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder