devrilen bira şişesinin önünde, saygıyla dikiliyordu baykuş. ılık rüzgarla süzüldü karga. tanrı güzel bir kadındı, ve bizi pencereden izliyordu. yeni söndürülmüş cigaranın zıvanası, hesap sorar gibi bakıyordu gözlerime. kaybettiğim savaşların sonunda, içime gömdüğüm çocuk kahkahalarım, inadım, sevgim, sabrım,,,,,, yitip gitmişti.
şimdi bir bela arıyorum, içine atlamak için. avuçlarımda ağırlığını hissediyorum kaybettiğim her damla umudun şimdi. peşimde bir ordu yok ama, içimden dışıma marş eden bir çok mitolojik hayvan var yine. kanımda dengesizlik dolaşıyor. gözleri yakut gibi parlayan, güzel bir kadına adamak için bir ağıt yazıyorum. kimsenin haberi yok içimdeki depremlerden. göçük altında kalan, umut dolu hislerimden de haberleri yok. bilmiyorlar birkaç şişe içkiye tutunarak ayağa kalkmaktan yorulduğumu. hastalıklı düşüncelerim olduğunu söyleyenler oldu. yanlış düşünüyorlar. ben, baştan aşağı ben, hastalıklı bir düşünceyim.
yorgun göz kapaklarımda isyan, siyah gömleğimin üzerinde cigara külü var. paramın son kuruşuna değil de, kanımın son damlasına kadar sarhoş olmak istiyorum. göz gözü görmüyor beynimin kasvetli koridorlarında. yaz yağmuru ıslatıyor nefretimi, nefretim yumuşuyor. sakince, sabırlı, delirmeksizin bir bardak votka içiyorum. üzerimde bir baskı var, çünkü bir sonraki bardağı yalnız içmek istemiyorum. zaman kimse için beklemiyor ve kimse için kırılmıyor, kimsesizlik yalnızca kaybedenler için yaratılan bir yanılsama. yitirilen akıl sağlığı gibi. her gün yeniden değişecek bu acılar. her gün farklı bir formda çıkacaklar karşımıza. çünkü güzelim, biz bu dünyaya ait değiliz.
küfürler uçuşuyor rüzgarda ve piyano sesi, piyano sesi içinden geçiyor küfürlerin. ve şimdi o piyano, o da bu dünyaya ait değil. eğer bir dilek hakkım olsaydı, yakut gibi parlak bir evrenin içinde, bir piyanoyla kaybolmak isterdim.
insanlar bunu yapar. bilmedikleri tatlardan, özgür kuşlardan, güzel gözlerden ve gece saatlerinden nefret ederler. neyse ki bir insan değil, yalnızca hastalıklı bir düşünceyim. kutsal bir rüyanın ortasında, serçe gibi titreyerek uyandığım geceler, sabaha kadar içtiğim o geceler, ve piyano, gitar, saz çalıp ağıt yaktığım geceler, sabahına uyanmak istemediğim geceler gibi, bir dalgakıranda denizin sesini dinlemek gibi, özgür olmak gibi kollarında rüzgarın,,,,,, saniyeleri sorguya çekmek gibi bir his bu içimden dışıma taşan.
saygıyla devam ediyorduk kumar oynamaya hayatla. sabahları, bazen akşamları, bazen geceleri işlere gidiyor, elimizde kalan zaman parçalarında ise mutlu olmayı düşlüyorduk. çünkü, biz, ait olmadığımız bu dünyaya hapsedildiğimizden beri, dolu bir banka hesabından daha fazla değer verdik güzel hislere. seni bir dansa davet ediyorum şimdi...
altı gün uykusuz kaldıktan sonra ağlarcasına türkü söyleyen adam, o adamın uykusuzluğun sebebi olan kabuslar, gecelerini daraltan, saniyelerini kısırlaştıran, kendisini kaybedişinde büyük rol oynayan yalnızlık, buz tutan günler, soğuk bir bakışla gelen yitmişlik hissi, yutkunamamak düşlerken huzuru, severken bir insanı tereddüt etmek, ilerlemeksizin sürünmek, olumsuz yanlarından öpmek hayatı, melankolinin acı yüzünü öpmek, geçmeyen dakikalar için ağlamak, bir motorun üzerinde, rüzgarın içinden geçerken tanrının kollarında bulmak kendini, bir şişe şarapla birlikte denize açılmak, hatıralarını bir tarlaya ekip yetişen acıları budamak, sönmeye yüz tutmuş gözlerden kaçmak, sarılmak sevdiklerine bu kaosun göbeğinde, derdini anlatmaktan peltekleşmek, yitirilen ve özlenen her şeyi anmak, hayallerinden vurulmak, orospusu olmak vicdansız dünyanın, içilen tüm içkiyi kusmak suretiyle yeniden doğmak, belinden tutmak sevgiliyi, öpmek belki gecelerce, yanan tütünün feryadı ve ayağa kalkıp yola devam etmek için! bu, boynu bükük düşünceler için! dans etmeliyiz, bu ait olmadığımız dünyada!
nadir bulunan bir huzur var senleyken,
en dip'lerde kaybolurken,
tutunmak istediğim huzur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder