he

30 Nisan 2018 Pazartesi

yeter, tamam

yok, hayır ben düşümde gördüm seni.
ne acelem vardı? bilmiyorum.
yaşım yirmi, düşümde gördüm.
öyle yalnızdım işte,
düşümde gördüm.

neden düşümde gördüm seni?
yani, yıllar var önümde benim.
henüz yaşım yirmi.
düşüme geldin, adın yoktu.
sanki tamamlamışım gibi günlerimi,
susuz kalmıştım, düşümde gördüm.

dönüşü olmayan kış geldi.
daha çok günüm yok muydu? bilmiyorum.
ölmek için çok gencim, düşümde gördüm.
öyle güzeldin işte,
düşümde gördüm.

neden bunca yıl dayandıktan sonra?
yani, takatim yittiğinde işte.
seni düşümde görmeseydim ölecektim.
sanırım çok mutlu bir düştü.
sanki kalan son gülümsemeydi dudağımda asılı,
uyandım canım yandı, düşümde gördüm.

sanki evim sıcacıktı.
neden bu sabah? bilmiyorum.
kendi elimi tutuyordum, düşümde gördüm.
senin adın bile yoktu,
düşümde gördüm.

neden uyandım küllenmiş bu sabaha?
yani, o güzel düş bizimdi.
dur daha benim yaşım yirmi.
adın yoktu çok güzeldin, düşümdeydin.
her yerdeydin ben ölecektim,
zincirler kırılmıştı, düşümde gördüm.

yeter, bu sadece bir düştü.
neden bu kadar gerçekti? bilmiyorum.
yaşım yirmi, düşümde gördüm.
öyle yalnızdım işte,
düşümde gördüm.

25 Nisan 2018 Çarşamba

"tek bir kıvılcım"


sen bu geceye özel bir anka kuşu olsan...
sen bir anka kuşu olsan,
duvarlara çarparak sevişsek
sınırlar genişlese, bu hücrede özgürlüğü bulsak.

saçının kızılında bir of çeksem
ağzından bir ömürlük nefes alsam
sonra asgari ücreti gibi harcasam o nefesi bir babanın,
korkarak!

oyalana oyalana öpsem sıcacık vücudunu
öyle oyalansam, bir çocuk doğsa ben boynuna varana değin,
gözlerimi hiç açmasam mesela,
göz kapaklarım korusa beni teninin ışığından.

mesela gece olsa karanlık çökse,
fakat bu bizi etkilemese...
on altı yıl zulüm hakim olsa memlekette
fakat yuvamızdaki şefkat bağımsız kalsa iktidardan.

yolunu kaybetsen sen ben bulsam,
bulsam da gizlesem yolunu senden.
ayakkabıların benim yolumu çiğnesin diye,
yosun tutsa bizi aynı yolda gören yetmiş üç kul, yalnızlıktan.

at nalı sarsam babannemin tülbentiyle,
salonun duvarına assam bu eseri.
sonra Ahmet Kaya çalsa,
"o gece" geldiği gibi sabah gelse.

o gecenin sabahı gibi sabah olsa,
sen yumurta kırsan, mayonez desen.
kanımı köpürtse kokun ben ağlasam,
yurdumu yeşertse sesin ben sessiz kalsam.

bir not defterine de beraber şiirler yazsak,
sonra o güzel adamlar büyük şairler tek tek ağlasa göklerde.
babaannenin mezarını ziyaret etsek biraz da biz ağlasak,
akşamın dokuzunda dönsek oradan yuvaya.

bin yıllık uzaklıktayız bunlardan,
yüz olsa da fark etmez ömür zaten daha kısa.
önemli olan niyettir tek güzel kadını dünyanın,
niyet ettim senin sevdan için yalnızlık şarabı kusmaya.

bir bütün halinde de değil artık,
tuzla buz varoluşun büyüsü.
incecik, incecik ağlıyorum ama öyle ince,
Nalan artık ismini zikredebiliyorum!

kış geçti, yaza çalıyoruz,
gözümün feri çırpınıyor yokluğunda.
gölgeleşiyor güzelleşmeyen her dakika,
hücremde yalnızım, evren sonsuz.

bir yudum ay ışığı içsen,
hoş olsa içimiz saz çalsak.
bir asfalt yol daha serilse şehirler arası,
dostça sevsek memleketi, birbirimizi uykusuzca.

kanla ve yaşamla aktı zehri doğumun,
ömür orada başladı şurada bitecek.
bu bağ ilk nefesinde başladı,
toprağında, toprağımla bitecek.













17 Nisan 2018 Salı

oysa


kaybetme özlemiyle çıldırıyor bir baykuş,
ve başlı başına yasadışı bir ceylan zik-zaklı koşuyor.

birileri anayasalar düzüyor benim varlığımı hiçe koşup,
işte bir molotof kokteyli süzülüyor buz tutmuş çatıların arasında.

şehrimi kışa vuruyorlar ayakkabım olmadığını bilmeden,
ki zaten birkaç ömürdür benim de dışım kış tutuyor inatla.

oysa bir neşter darbesine bakar aydınlığın süzülüşü!

ben papatyasız bir şehirde ölüyorum sevgilim,
ve taze avlanmış sıcak etinde depremler oluyor tavşanın.

bir müteahhit değildim fakat ben de sevdim bacaklarından kulaklarına,
işte bambaşka bir cennete zeplinle iniş yapmak anlamına devriliyorum.

düştüğüm dillerin değerini toplarken yalpalıyorum,
ki sonuç bir şişe rakıyı bile karşılayamaz.

oysa bir sigara yakışına bakar uzanırken kollarımda!

bu fabrikaları benim için değil fakat terim için açmışlar,
ve aynalar arasında yuvarlanıyor yansımam.

sağ baştan döküyorlar üzerime sadık toprağı,
işte tanınmadık bir iklime yapışıyor kaybedişe açlığım.

şimdi gözlerimi gökyüzüne çakacak ve yediden geri sayacağım,
ki toplum ve otorite bir kez daha yıkılsın gündoğumunun tebessümünde.

oysa geceleri hala sol şakağımda duyuyorum ayak seslerini!












9 Nisan 2018 Pazartesi

ölümü avuçlamak


vazgeçecek değilim fakat,
siyasette yalan gibi şimdi benim gökyüzümde yanlış zamanın alevleri!
ki bu, yorgun göz kapaklarımı mesken tutan bir yanılsama olmak durumdadır.

bu diyarı terk edecek değilim fakat,
yoksunluk durumunda bir yolculuk gibi şimdi ayakta kalım mücadelesi!
ki bu, devletin bittiği yerde sazın başladığına dair bir kanıt niteliğindedir.

yüz çevirecek değilim fakat,
senin olduğun yeri anımsayıp, benliğimi kayıpsamak gibi şimdi ellerimde kan!
ki bu, kimse bakmazken intiharlara kalkışan yarasaların kaosa olan açlığı ile ilişkilidir.

başka bir gezegeni koklayacak değilim fakat,
güzelliğine kimsesizlik koşan bir şair gibi şimdi sevda duyumu sanata karşı!
ki bu, okyanusların çaresizliğini gözler önüne seren bir yurtsuzluk durumunun evladı olmamaktadır.

gece siyahında kaybolacak değilim fakat,
çıkışı olmayan türkü savaşını kaybeden bülbül gibi şimdi sisteme melodi koşmak!
ki bu, resulullahların bizleri izlediğini belgeleyen bir inceleme sıfatını taşımamaktadır.

güze çalan saçlarının hayaline kapılacak değilim fakat,
sömeklenmiş bitkiyi içselleştirerek tarifsiz bir buhrana kapılmak gibi şimdi rüyalara dokunmak!
ki bu, bir avuç hatıranın geceye asılı kalma denemesiyle yıkılan bir yapıdan farksızlık içerisindedir.

açıklamaya teşebbüs ederek ayıplara savrulacak değilim fakat,
yitirilmiş bir sevdanın, nesli tükenmekte olan kelebeklerine göz kırpmak gibi şimdi hissiyatlı kavga!
ki bu, tanrıya ulurken korna seslerini duymazdan gelen bir yalnızlık sevdalısı gibi görünmektedir.

halüsinatif renk kırılmalarından şikayet edecek değilim fakat,
şakaklarıma hücum eden tarifsiz ve kimliksiz depremi kucaklamak gibi şimdi özlediğim sen!
ki bu, vatandan soyutlanarak bıyıklarımı öp diye, ölümü avuçlamak isteğiyle düpedüz birleşiktir.