he

17 Nisan 2018 Salı

oysa


kaybetme özlemiyle çıldırıyor bir baykuş,
ve başlı başına yasadışı bir ceylan zik-zaklı koşuyor.

birileri anayasalar düzüyor benim varlığımı hiçe koşup,
işte bir molotof kokteyli süzülüyor buz tutmuş çatıların arasında.

şehrimi kışa vuruyorlar ayakkabım olmadığını bilmeden,
ki zaten birkaç ömürdür benim de dışım kış tutuyor inatla.

oysa bir neşter darbesine bakar aydınlığın süzülüşü!

ben papatyasız bir şehirde ölüyorum sevgilim,
ve taze avlanmış sıcak etinde depremler oluyor tavşanın.

bir müteahhit değildim fakat ben de sevdim bacaklarından kulaklarına,
işte bambaşka bir cennete zeplinle iniş yapmak anlamına devriliyorum.

düştüğüm dillerin değerini toplarken yalpalıyorum,
ki sonuç bir şişe rakıyı bile karşılayamaz.

oysa bir sigara yakışına bakar uzanırken kollarımda!

bu fabrikaları benim için değil fakat terim için açmışlar,
ve aynalar arasında yuvarlanıyor yansımam.

sağ baştan döküyorlar üzerime sadık toprağı,
işte tanınmadık bir iklime yapışıyor kaybedişe açlığım.

şimdi gözlerimi gökyüzüne çakacak ve yediden geri sayacağım,
ki toplum ve otorite bir kez daha yıkılsın gündoğumunun tebessümünde.

oysa geceleri hala sol şakağımda duyuyorum ayak seslerini!












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder