he

6 Aralık 2017 Çarşamba

bugünler

şimdi burada olmalıydın,
ah, şimdi burada olsaydın,
burada olman için yapamayacağım şey yok.
bütün esprisi bu.
o kadar güçlü hissediyorum işte.
senin varlığın, yanında varolmak aklımdayken yani,
yani, ellerimin sana dokunabileceği, gergin bir hat üzerindeyken,
bir çok gidenlerin ardından sallanan mendil gibi,
alabildiğine güçlüyüm.
ve hayat sonu olan bir yol,
bu yüzden sen olmadan attığım her adım
bana kocaman bir kayıp gibi geliyor.

bugünleri ar a ya ca ğız.
canımın içi, biz öleceğiz bir gün.

senin hakkında emin olamıyorum fakat,
fakat ben derin bir pişmanlık yaşayacağım.
sorumsuzca senden uzakta geçirdiğim
her sonbahar günü için
canımı verirken kırılacağım.
hissediyor olmak biraz,
biraz buruk işte hal böyle olunca.
sevda biraz buruk.
gökler geniş,
zaman kısa,
yollar uzun,
hasret yakıcı.

22 Kasım 2017 Çarşamba

uyanış yağmuru



elimde neyin kaldığını bilmiyorum
elimde ne vardı, yok hiçbir fikrim
sözcüklerim bitti
mimiklerim bana ihanet etti
parmak uçlarıma yağmurlar yağıyor.

iki duman arasında veya
günlerin sonunda ayyuka çıkan bir yalnızlık
solgun bir korku var üzerimde
bir kahkaha kadar özgürüz
beynimin koridorlarına yağmurlar yağıyor.

depremler sarsıyor her zerremi
şahsi mapushanemin duvarlarını sarsıyor
yolum düşmüyor uzak kentlere
aykırı bir rüzgara kapıldım
incinmiş yerlerime yağmurlar yağıyor.

inliyorum ay ışığında
hiç siyahı göğü izliyorum
ben ölmedim sanırım
acıkıyoruz sevgiye zaman zaman
dokunduğun tenime yağmurlar yağıyor.

hüznümü bir ağacın gövdesine bırakmak istiyorum
sevdam ise denizlere emanet
allahın solgun gözleri üzerimde
seni bulmak çok uzak bir ihtimal
ışıl ışıl hatıralara yağmurlar yağıyor.

delilik gizleniyor gölgemde
peşimden adımlıyor yolları
bir şişe rakı çekiyor canım
gemi olup açılacağım ölüm denizlerine
sarsılmış bilincime yağmurlar yağıyor.

bir keman sesi geliyor göklerden
her nota yüreğime çöküyor
kendimi bulmalıyım bu kez
kimsesizlik dökülüyor kanatlarından martıların
umutsuz yüreğime yağmurlar yağıyor.


16 Kasım 2017 Perşembe

alabildiğine

kanatlarının bıraktığı karanlık var üzerimde.
sen uçuyorsun hep güneş'in altında,
ben senin gölgende boğuluyorum.

kaçıp gitmeli belki bilinmeyene doğru.
soğuk, yıpratıcı bir gecenin hüznünü izlerken,
arkama bakmaya korkuyorum herkes gibi.

kül kaplamış rengarenk anlarını hayatın.
hatırladığım her şey gri,
göremiyorum neyin güzel olduğunu.

vurulup düşmekten korkmadım hiç.
gömülecek, silikleşecek ve unutulacağım,
benim korkum geç kucaklamak yaşamı.

belki bir duman daha alırsam fazla gelir.
zaten bu ihtimal beni ayakta tutan;
bir gün fazla gelebilir.

gözlerimi alıyor şimdi ay ışığı.
yurtsuz ve tatsız bir gece,
gün doğana dek böyle olacak bu.

mağlubiyetlerim hep masumiyetten.
ki, artık eskisi gibi değil,
alabildiğine pas tuttu içim.




5 Kasım 2017 Pazar

gergin

yüzündeki ışıktan bahsedebiliriz.
sakince kahvaltı yapabilir,
ardından çıldırabiliriz.

sıcacık suyun altında birbirimizi izleyebiliriz.
en güzel yerlerimizden kırılabilir,
kırıklarımızdan öpebiliriz.

kapıdan esen rüzgarı yok sayabiliriz.
yosun kaplı bir rüyadan uyanabilir,
günlerimiz bilinmeze de gitse sarılabiliriz.

başına buyruk, dörtnala sevişebiliriz.
hüznümüz kasıklarımızda birleşebilir,
her şeye meydan okuyabiliriz.

bizden başkasına yabancı olabiliriz.
hayatı baştan sona unutup,
severek yeniden doğabiliriz.

aç, başarısız ve eksik olabiliriz.
zaman zaman bunları aşıp,
içimizde kopan kıyameti de görebiliriz.

nefret de etsek rutinleşebiliriz.
ardından dümeni elimize alıp,
en sakin limanlara yol alabiliriz.


4 Kasım 2017 Cumartesi

acı hariç

bir işe başladım 
iki kilo zayıfladım
biraz viski içmiştim akşam 
her şey yeni, acı hariç.

ayakkabilarım çok rahat
yürüyorum ve yağmur yağıyor
eve dönüş hala tuhaf fakat
her şey kolay, acı hariç.

bir müşteri rezervasyonu italya'dan
derken bir kahve içiyorum
sigara molası, yatağa uzanmak kadar huzurlu
her şey kül olacak, acı hariç.

keşke benimle kaş'a gelse
kendimizi tanımak ve
uzaklaşarak arınmak için
her şey daha net, acı hariç.

bu şirin otelde geçecek geceler artık
daha az yakacak canımı kaderim
boyun eğmeyi öğrenmek zor oldu 
her şey bir an'a ait, acı hariç.

arada bir içimde bir şey sızlıyor
boğazımda düğümleniyor geçmiş,
hissetmek bir lanete dönüşüyor arada bir
her şeyin bir ömrü var, acı hariç.

bir beatles parçasıyla geçti son 5 dakika
bilemiyorum güzelim bu mevsim çok tuhaf
galiba yaşlanıyoruz
her şey ışıldıyor, acı hariç.


6 Ekim 2017 Cuma

sen

belki bir haber gelir
bir gün gelir
mazi yakmaz bir gün yüreği,
gamla yoğrulmaz geceler.

dünsüzlük de bir densizlik çeşidi
bense yarınsızım, bu yarımlık işte
yok olmanın arzusuyla hiç olmak,
var olarak eksik olmak.

kendinden uzakta, günlerin ışığı altında ve
kimsesizce, şefkatsizce ayakta kalmak için
peşinden sürüklenmek,
ağlayarak erimek.

güvensiz, tehlikede ve ücrada
güneşsiz ve karanlıkta
sevdadan uzak yaşamak,
ellerin seni sevişini izlemek.

yine sonu olmayan bir türkü
yanan bir yürek
canını bırakmak bir şişe içkiyle,
kimse benzemiyor sana.



27 Ağustos 2017 Pazar

hiçe dönüş depremi


 dualar almıştım oysa ben de herkes kadar. benim için de "her şey gönlünce olsun." denmişti. kıvranıyorum şimdi. ağlayamıyorum ama ellerim titriyor. zihnim buz kesmiş. kuğular süzülüyor duvarlardan halıya doğru. buğulu bir görüntü, ama kokusu geliyor yarım kalmışlığın. çığlığı duyuluyor inatçı özgürlüklerin. bir şey deliyor göğüs kafesimi. içeriden ya da dışarıdan bir önemi yok. bu, yarın'lara koşan bir ceylan mı içimden dışarı, yoksa sessiz ve unutulmuş bir harabe arayan ayı mı, bir önemi yok.

 gecelerce şarapsız, gündüz sigarasız, şefkate aç, şarjörsüz bir tabanca gibi yitik, isabetli bir mermi gibi suçlu, yerde kalmış bir saz gibi unutulmuş, hayatta olduğunu unuturcasına silik. boynumu hiç eğmedim bunlara rağmen. çiçekleri ve kuşları herkes kadar sevdim. acıdan bıkmadım. acıdan nefret etmedim. yaprak gibi titrerken bile kendimden başkasını suçlamadım. doğru, merak etmişliğim var "vicdan" var mı diye. ama sadece çocuksu bir meraktı bu. aşık olmak gül kokan bir urgandan farksız. cesur ve kararlı olmak zor. sadece derin bir nefes tabure devrilmeden önce. hissettin mi beni boğulurken hiç? gece olduğunda, yani herhangi bir gecede, kalbine bir gölge düştü mü hiç? merak, çocuksu bir merak. biraz uyusam geçer belki. gülsem de geçer.

 yine çocuksu bir merak ama, başkaları da ne kadar güzel olduğundan bahsetti mi sana? masanın karşısında otururken, her gözüne baktığında ciğerlerine tornavida saplanan biri daha oldu mu? ben çocuk değilim ama bu çocuksu işte. çünkü alkol ve cigarayla arama cüzdanım girdi. her geçen saniye ufaldığımı hissediyorum.

 hiçe dönüş depremi bu. büyük ihtimalle birkaç saat sonra geçecek. önemi yok. zihnim bundan memnun. hayatta uğraşabildiğim tek şey bu çünkü. bu depremin ortasına atlayıp, içinden sağ çıkmaya çalışmak. bu benim sporum, motivasyonum, kimliğim, hiçliğim, sevdam, karadenizim. ustura gibi kayıyor yanağımdan aşağı yine bir damla. çünkü gerçekler olmasa ağlayamazdık.

 daha fazla yakarışa gerek duymuyorum.

 "bak kalbimin isyanına,
  gözlerimden dökülüyor,
  kalbim yaşamak istiyor,
  inan ki yaşamıyor."
       -T A N J U   O K A N

kapı

 gözlerini kapatınca ölümü hatırlamasını bilmeli insan,
 ki ertelediği sevdaları unutmasın,
 ki seven adamın yüreği titremesin her kapı çaldığında.

 bu yırtılan kalpler hep türkülerden olacak ki,
 kan değil notalar akıyor,
 sarhoş dudaklarıma, parmaklarıma.

 şairleri yaktılar da şiirler eskimedi,
 ömrümü sana verip ölümü kucakladım,
 kör rüzgar körükledi yanan ateşi

 koluma girdiğinde hissettiğim güçle,
 kafamı hafif eğip yüzünü hafızama kazıdığım gece,
 karadenizde çırpınan bir anıdan ibaret şimdi.

 ne zaman yolda kalsam,
 saçlarının kokusu gelir burnuma,
 hayali, halüsinatif.

 sana doymanın yolu dağlardan geçiyor,
 asla tırmanamadığım,
 ardını göremediğim dağlar.

 bana nişan almış namludan fırlayan bir kurşuna benzettim seni önce,
 deleceğinden de, geçeceğinden de emindim,
 içimde kalman ise tanrının dileği.

 gün ağrırken bile anlamıyorum bunu,
 bu sensiz ilk gecem değil,
 sadece aynı hissettiriyor.

 kül doldu yüreğim yine,
 hayallerde asılı duruyor saniyeler,
 kıvranıyorum beynim zonkluyor.

 bir duman ya da bir yudum daha almak bile istemiyorum,
 her şey yalan-laşıyor,
 attığın her adımda tutuşuyor gece.

 harcadım hep hayatımı GÖR diye,
 sen olmadan yürümek istemediğimi bil diye öldü içimdeki çocuk,
 bomboş bakıyor şimdi ay ışığında gözler.

 gri baykuşlar ve kargalara teslim olmam hataydı,
 sen yanımda olsan savaşırdım,
 şimdi soğuk sulara sal bedenimi.



kurumuş gönül toprağı

 senin hakkında konuşmayı hiç sevemedim
 o yüzden hep "dertsiz" sandılar beni rakı masalarında.
 dert demeye dilim varmıyor yine,
 sadece yıllar yılı dinmeyen bir sancı.

 keman çalıyorlar başucumda,
 sigaramı bile yakıyorlar bazen.
 çatırdıyor tütün dudaklarımın arasında,
 beni öylesine iyi özetliyor onlara.

 oysa masum bir istek gibiydi en başında
 senden ibaret yaşamak hayatı.
 lakin sensiz gri'ye düştüm her gece,
 sustum yerli yersiz.

 rüzgarın her darbesinde saçlarıma
 bir umut var dokunacağım diye yeniden beline.
 parmaklarım yanarken orada,
 somurtan yüzünde gülen bir çocuk göreceğim.

 yeşeren hiçbir şey yok sevgili,
 sense göremediğim bir gökkuşağısın.
 göremediğim gözlerinin koyu tonunda,
 yetim kalmış bir hayal uzanıyor.

 tanrı bana şahittir ki yorulmadım acılardan
 çünkü tozla kaplı yollarda zihnim hep seninle.
 oturduğumuz masalardan hiç kalkmadık,
 öptüğün yerlerimden geçmedi izi sevdanın.

 bir şairin bir şiire selamıdır bu,
 günün sonu, gecenin başlangıcı.
 gözün gözü görmediği odanın,
 tam orta yerinde.

 geçip giden ömre dur de,
 tut elimi beni bir yerlere götür.
 ıslanalım yağmurunda ulu sevdaların,
 ağzımda yine tadın kalsın.

 bir gün öleceğiz sevgili,
 bu gerçek benden bile çirkin.
 göçüp gitmek gerçek ama,
 kurumuş gönül toprağı hayalden ibaret.








21 Ağustos 2017 Pazartesi

ulan tanrım

 ulan tanrım dünyaya gelişimde rol oynayan her şeyin tek tek amına koymak gibi olmasın ama, sing şa la la la la!

 ulan tanrım bu cigarayı ne güzel yetiştirmişler , sing şa la la la la!

 ulan tanrım çernobil yüzünden mi güzel bu hatun? radyasyonlu çay sağlıklıdır, sing şa la la la la!
ulan tanrım çalınmadık sadece kapım kaldı, onu da o çalmaz zaten, sing şa la la la la!


 ulan tanrım beni vursunlar da uyuyayım, sing şa la la la la! 

 ulan tanrım aklımdan çıkmış onun aklının ulu uğultuları, sing şa la la la la!

 ulan tanrım leş gibi sarımsak kokuyorsunuz, sing şa la la la la!

 ulan tanrım ateş zıvanaya dayandı, günler çok uzun, sing şa la la la la!

 ulan tanrım Ahmet Kaya'dan büyük müsün? sing şa la la la la!

 ulan tanrım bitmek bilmeyen bir delirme süreci bu, ki habil ile kabil'den bu yana sürüyor, sing şa la la la la!

 ulan tanrım hapishane buz gibi soğuk, ki neresi değil ki? sing şa la la la la!

 ulan tanrım ıstırabın sonu, duvarların dili var mı? sing şa la la la la!

 ulan tanrım sen mi büyüksün ıstırap mı? gam müptelasına cigara koyar mı? sing şa la la la!

 ulan tanrım ciğerlerimde döllenmiş anka kuşu yumurtaları var bu gece, sing şa la la la la!

 ulan tanrım orospusuyum ben bu acı buhranının, ben delisiyim bomboş ve buz kesmiş sokakların, sing şa la la la la!

 ulan tanrım bir umut var mı yoksa geciktiriyor musun kaçınılmaz olanı? sing şa la la la la!













22 Temmuz 2017 Cumartesi

gri kadehler


  elinin bana çarptığı, masadan düştüğüm, parçalandığım yerden hiç kıpırdamadım. ne deniyor adına bilmiyorum ama, bu akşam başka bir efkarlıyım. ne deniyor adına bilmiyorum ama, yüzün, kokun, sesin beynimde canlandığında, kafama sıkmak istiyorum. yıllar oldu, belki birileri öldü, doğanlar oldu, dünya'da değişmeyen hiçbir şey kalmadı fakat, fakat burada değişmemekte ısrarcı, dünya dışı bir kadeh var. onaylanmamış, hiç derin bir soluk almamış, hiç anlaşılmamış bir kadeh. birimiz ölsün diye bekliyorum sanırım. sen ya da ben. ikimizden biri gitsin bu dünyadan. içimde biriken kahır fışkırsın artık dışarı.

 sen ne düşünürsün bilmiyorum ama, dokunduğunda içimde titreyen şey, titremeyi o kadar çok özledi ki, güneş ısıtmıyor beni artık. hayat her gün daha soğuk. gelecek buz kesti. gökler gri, sokaklar gri, gözler gri, günler gri, damarlarımda akan kan gri.

 sen neyi biliyorsun sevgilim ben de bilmiyorum. benim her halim sana dair. şimdi sana yalanlar söylemek istiyorum içten içe. iyiyim turp gibi, başarılıyım, her şey muhteşem demek istiyorum. çünkü böyle dersem belki farklı olur. böyle olsun istemem bile ben. benden kahrımı almak sigaranın alevini almak gibi.

 ömür geçiyor senin iki dudağın arasında, işte böyle aciz, böyle harcanmaya müsait, böyle zavallıyım demekten de bıktım. nefesinden mahrum bir hayat sürmekten de keza. babaannen beni tanısa severdi belki. garip, ona çok şey borçlu hissediyorum. seni seven herkesi ben de seviyorum. komik, kendimi buna dahil edemiyorum.

 toprağın üzerinde yürüyorum yalınayak. gece alabildiğine derin. sanırım artık usandım yürümekten. -eğip başımı usul usul yürümekten. beni hiçbir zaman sevemezsin sen. sen, sonunu bildiğin hikayelerde başrol oynamazsın, ben yine sana sayfalar dolusu yazarım. bu böyle geldi, böyle gidecek. daha korkunç olan, artık senin de benim için anlamsızlaşman. benim için kanıma karışmış ve asla beni terk etmeyecek olan kedersin, daha fazlası değil. her şey seninle ilgili, yine de anlamsızsın. sana yükleyecek bir anlam bulamıyorum. sadece beynimdeki depremleri borçlu olduğum kadınsın, hepsi bu.

 kalbimin içinde doğdun sen
 o yüzden girerken değil,
 çıkarken yardın onu. 

1 Temmuz 2017 Cumartesi

öylesine

bir şey beklediğimden değil ama,
öylesine yaktım şimdi sigarayı
gözlerimi  kaçırmak gibi gözlerinden
gece saatleri bir zindan, bir dipsiz kuyu
ve hatırlıyorum gittiğim yolları

bir şey beklediğimden değil ama,
öylesine kapattım şimdi kapıyı
izlemek gibi omuzlarına düşen güneşi
ışıklı yollarda yürüyoruz, sonsuz
ve ağzıma kadar gelen sözcükler sönüyor

bir şey beklediğimden değil ama
öylesine düşledim şimdi boynunu
sesini dinler gibi sıcak rüzgarın
ben öyle boyun görmedim, daha da göremem
ve kül olana dek yanmak gerekiyor bazen

bir şey beklediğimden değil ama
öylesine duruyorum
şimdi duvara karşı
yönümü arar gibi gözlerinde
merak ediyorum seni nasıl üzebilir ki bir adam
ve yargılıyorum kendimi de erimek pahasına

bir şey beklediğimden değil ama
öylesine eğdim şimdi başımı
gülebilmek gibi acılara rağmen
sessizliğin derin hüznü esiyor havada
ve bir fotoğraf karesine sığdırıyoruz günleri

bir şey beklediğimden değil ama
öylesine sızladı şimdi içim
yanından geçip gider gibi huzurun
söyleyemediğim sözler geliyor ağzıma
ve hayallere salıyorum kendimi

27 Haziran 2017 Salı

baykuş, "of ulan" dedi


zihnim avuçlarına dolsun sevgilim
güzel şiiri siler gibi sil kendini
bir kez olsun gökyüzüne bakayım iki gözümle
bir kez olsun yaşam dolsun iki gözüme
bir kez olsun şakaklarım hafiflesin

zihnim avuçlarına dolsun sevgilim
beni ezer gibi ez sevdamı
kanlar boşansın yağmurla karışık
kanlarla ıslansın saçlar
kan dolsun gecelere ve geçmişe

zihnim avuçlarına dolsun sevgilim
yalnız kadeh gibi parçala varlığımı
bir yanda hiç olsun umutlar
bir yanda hayaller yere kapaklansın
bir yanda en güzel çiçekleri solsun dünyamın

zihnim avuçlarına dolsun sevgilim
ıslak kirpikleri hisset bir kez olsun
ve kimsesizlik bir hapishane kalsın koca duvarlarıyla
ve günler üzerime yağsın kurşunlar gibi
ve dudaklarım boynunu değil hep toprağı bulsun

zihnim avuçlarına dolsun sevgilim
allahını şaşır geceler boyu
benim gibi yarım bil hayatı
benim gibi yit
benim gibi küllere karış

zihnim avuçlarına dolsun sevgilim
bilme bir daha başka sevda
sever gibi bir çiçeği koptuğu yerden
sever gibi bir yanlışı korkmadan
sever gibi bir namluyu son nefesinde








8 Haziran 2017 Perşembe

geçmiş, gelecek, bedel ödemek, yakut gözler ve hissizlik için bir ağıt

 devrilen bira şişesinin önünde, saygıyla dikiliyordu baykuş. ılık rüzgarla süzüldü karga. tanrı güzel bir kadındı, ve bizi pencereden izliyordu. yeni söndürülmüş cigaranın zıvanası, hesap sorar gibi bakıyordu gözlerime. kaybettiğim savaşların sonunda, içime gömdüğüm çocuk kahkahalarım, inadım, sevgim, sabrım,,,,,, yitip gitmişti.

 şimdi bir bela arıyorum, içine atlamak için. avuçlarımda ağırlığını hissediyorum kaybettiğim her damla umudun şimdi. peşimde bir ordu yok ama, içimden dışıma marş eden bir çok mitolojik hayvan var yine. kanımda dengesizlik dolaşıyor. gözleri yakut gibi parlayan, güzel bir kadına adamak için bir ağıt yazıyorum. kimsenin haberi yok içimdeki depremlerden. göçük altında kalan, umut dolu hislerimden de haberleri yok. bilmiyorlar birkaç şişe içkiye tutunarak ayağa kalkmaktan yorulduğumu. hastalıklı düşüncelerim olduğunu söyleyenler oldu. yanlış düşünüyorlar. ben, baştan aşağı ben, hastalıklı bir düşünceyim.

 yorgun göz kapaklarımda isyan, siyah gömleğimin üzerinde cigara külü var. paramın son kuruşuna değil de, kanımın son damlasına kadar sarhoş olmak istiyorum. göz gözü görmüyor beynimin kasvetli koridorlarında. yaz yağmuru ıslatıyor nefretimi, nefretim yumuşuyor. sakince, sabırlı, delirmeksizin bir bardak votka içiyorum. üzerimde bir baskı var, çünkü bir sonraki bardağı yalnız içmek istemiyorum. zaman kimse için beklemiyor ve kimse için kırılmıyor, kimsesizlik yalnızca kaybedenler için yaratılan bir yanılsama. yitirilen akıl sağlığı gibi. her gün yeniden değişecek bu acılar. her gün farklı bir formda çıkacaklar karşımıza. çünkü güzelim, biz bu dünyaya ait değiliz.
küfürler uçuşuyor rüzgarda ve piyano sesi, piyano sesi içinden geçiyor küfürlerin. ve şimdi o piyano, o da bu dünyaya ait değil. eğer bir dilek hakkım olsaydı, yakut gibi parlak bir evrenin içinde, bir piyanoyla kaybolmak isterdim.

 insanlar bunu yapar. bilmedikleri tatlardan, özgür kuşlardan, güzel gözlerden ve gece saatlerinden nefret ederler. neyse ki bir insan değil, yalnızca hastalıklı bir düşünceyim. kutsal bir rüyanın ortasında, serçe gibi titreyerek uyandığım geceler, sabaha kadar içtiğim o geceler, ve piyano, gitar, saz çalıp ağıt yaktığım geceler, sabahına uyanmak istemediğim geceler gibi, bir dalgakıranda denizin sesini dinlemek gibi, özgür olmak gibi kollarında rüzgarın,,,,,, saniyeleri sorguya çekmek gibi bir his bu içimden dışıma taşan.

 saygıyla devam ediyorduk kumar oynamaya hayatla. sabahları, bazen akşamları, bazen geceleri işlere gidiyor, elimizde kalan zaman parçalarında ise mutlu olmayı düşlüyorduk. çünkü, biz, ait olmadığımız bu dünyaya hapsedildiğimizden beri, dolu bir banka hesabından daha fazla değer verdik güzel hislere. seni bir dansa davet ediyorum şimdi...

 altı gün uykusuz kaldıktan sonra ağlarcasına türkü söyleyen adam, o adamın uykusuzluğun sebebi olan kabuslar, gecelerini daraltan, saniyelerini kısırlaştıran, kendisini kaybedişinde büyük rol oynayan yalnızlık, buz tutan günler, soğuk bir bakışla gelen yitmişlik hissi, yutkunamamak düşlerken huzuru, severken bir insanı tereddüt etmek, ilerlemeksizin sürünmek, olumsuz yanlarından öpmek hayatı, melankolinin acı yüzünü öpmek, geçmeyen dakikalar için ağlamak, bir motorun üzerinde, rüzgarın içinden geçerken tanrının kollarında bulmak kendini, bir şişe şarapla birlikte denize açılmak, hatıralarını bir tarlaya ekip yetişen acıları budamak, sönmeye yüz tutmuş gözlerden kaçmak, sarılmak sevdiklerine bu kaosun göbeğinde, derdini anlatmaktan peltekleşmek, yitirilen ve özlenen her şeyi anmak, hayallerinden vurulmak, orospusu olmak vicdansız dünyanın, içilen tüm içkiyi kusmak suretiyle yeniden doğmak, belinden tutmak sevgiliyi, öpmek belki gecelerce, yanan tütünün feryadı ve ayağa kalkıp yola devam etmek için! bu, boynu bükük düşünceler için! dans etmeliyiz, bu ait olmadığımız dünyada!

nadir bulunan bir huzur var senleyken,
en dip'lerde kaybolurken,
tutunmak istediğim huzur.

4 Haziran 2017 Pazar

bugün sen yoksun


buğulu bir camın ardında yaşanırken sevdalar
kuş gibi titrerken içi bizlerin
dokunabilmek için sırtına
parmaklara sahip olmak büyük bir erdem
günahlarımız kadar güzel saatler
gözlerim sana baktıkça parlak
bugün sen yoksun
şimdi ben kimseyim yine

yollar var uzun uzun
martısı bol olan sahillerden geçen
anason kokulu masalardan geçen
sana çıkan
sözler soğuk bu haziran
zihinler soğuk
dudakların olmasa
içim ölü gibi soğuk

ömür başladı bittiği yerden
zeytin dallarında bir pazar günü
zor geliyor şimdi ağlamak
yalnız olmak mavi göğün altında
bir kurşun gibi şakağımda dünler
bir türkü gibi yeşil yarınlar
kankırmızı güller var şimdi
ve sen kokuyor yaşam

senin yerin hala sıcak
gitmemişsin gibi saat beş olunca
son kez öpmemişsin gibi kapıdan çıkarken
kalbin hala avcumda titriyor
gemi su alıyor
ben boğulacağım
bir yirmi dört saat ellerin olmadan
özlem için fazla bile

beni korumasın tanrı
yanmak istiyorum küllerime değin
korkmuyorum artık hiç
yeter ki ellerinden akan türkü bitmesin
yeter ki dinleyeyim atışını kalbinin
vermesin ne renk ne zevk bu hayat
yiterek sevmek istiyorum seni
ve eriyerek ölmek sıcağında nefesinin






3 Haziran 2017 Cumartesi

yaz yağmurları ve türküler için

 21. yüzyılın yüzlerimize ve içimize işleyen, ağır, huzur vermesi teklif dahi edilemeyen havası, ve avuçlarımızda bıraktığı trajikomedi için bir ağıt yakmak istiyorum.

 ağaçların çiçeklendiği şu günlerde -ki her yıl olur, Selda Bağcan türkülerinde aradığımız, yana yakıla aradığımız, sigara üzerine sigara söndürülen kül tablalarında bile aradığımız o huzur için, gözlerimi tavana çakmış bulunmaktayım. değerlendirmek gerekiyor bu mevsimi, uykunun gideremediği, sabrın bile yetersiz kaldığı acılar var sonuçta. merak edenler için, hala ayaktayız ve güçlüyüz.

 varoşlarda yiten bir çok şeye benzer düzenimizi yitirişimiz. aklımızı yitiriş hikayemiz ise bambaşka. bombaların altında günlerimiz, serin rüzgar yüzümüzde, ve her şeye rağmen seviyoruz bir çok şeyi. gördüğümüz, duyduğumuz, olağan varlığımızla hissettiğimiz bir çok şeyi. kısa yaz yağmurlarında yıkanan bir hayalim var şimdi elimde. konu, mevzu, mesele bundan ibaret.

 trajikomedi demiştim, elimizde avcumuzda kalan şey bu işte! yorgun gözlerinizden, bir o kadar harcanmış zihinlerinizden bir ricam var. insanların sağlıklı yaşama ve intihara aynı anda ilgi duyuşlarını biraz düşününün, değerlendirin. biz deliyiz, onu geçelim, en akıllı uslu olanlar bile bu iki uçurumun ortasında. tüm varlığımızla yaşamak istiyor, tüm yokluğumuzla da ölüme ihtiyaç duyuyoruz. şerit burada kopuyor. yokluk, eksiklik, yitmişlik acısı damarlarda gezerken, Nazım Hikmet'in umudu gibi bir umut kaplıyor zihnimizi. inanın, inanın bizler, sizler, kimseler bilmiyor bu işin sonunun nereye varacağını.

 ellerini merak etmek bir insanın, bir insanın ellerini tutmayı merak etmek, caddelerde sarhoş gezmek, göz kapaklarının ağırlığı, küçük yanılsamalar, halüsinatif sancılar, sıcak bir gün-ortasında, bir yudum almak serin bir sıvıdan, tutunmak dallara, yükselmek, karşı koymak-----üzerimize yağan o buruk yağmuru öpercesine derin bir nefes almak ıslanmış toprak kokusundan ve, ve aramaktan yorgun düşerken sabrını yitirmek.

 şakaklarım zonkluyor yine, yine ağlayan bir çocuk sesi, bir ayakkabının topuk sesiyle karışıp süzülüyor beynimin koridorlarında. bir kapıyı ağzına kadar aralıyor tanrı, kırsalda bir geyik avlanıyor, ölümün saniyelik hüznü akıyor bir gözümden, ne olduğunu algılayamadan duygusallaşıyor, panikliyor, masadan düşüp paramparça olan bir kadeh gibi dağılıyorum.

 dağıldıktan sonra toparlanmak her zaman zordur. dağılmadan da toparlanmak mümkündür çünkü. uç'lara aşık olan baykuşlar için mümkün olmasa da, sade bir yaşam süren sincaplar için mümkündür.

 tanrının gözü üzerimdeyken bir cinayet işleyebilirim. tanrının gözü üzerimdeyken birini sevebilirim. tanrının gözü üzerimdeyken yavaşça bırakabilirim kendimi kaosun kollarına, ve tanrının gözü yorulana dek orada kalabilirim.

 bir yolculuk var önümüzde, zamansız, kontrolsüz ve riskli bir yolculuk. hepimiz için böyle bu. ölüm arka cebimizde ve kalbimizde fidanlar yeşeriyor. sıcacık duyguları yaşama umuduyla soğuk geceleri atlatıyoruz. soğuk geceleri, bileklerimizi kesmeksizin, şakaklarımızı bir mermiyle dağıtmaksızın atlatıyoruz. birkaç şişe şarapla tutunuyoruz yine dallarına güzel olan her şeyin.


 rüzgar sinirlendi bana,
 güzel kadın uzaklara daldı.
 kırıldı sazı rüzgarın,
 allahı serildi yerlere.
 sigaranın külü kutsaldı,
 kimsesizliğimiz de öyle.


20 Nisan 2017 Perşembe

gece ve pencere

bu gece de bitecek gibi değil
rakı içmeli belki
belki şafağı beklemeli yine
kandırmalı kendini tekrar

gökten yağan şeyler var
onlardan biri değil huzur
acıdan kaçabilmek değil marifet
yüzleşeceksin yangınlarla

bilmiyoruz güneş doğacak mı
ama ihtiyacımız var ve bekliyoruz
malumunuz, bitiyor ömür bir çok kez
kar kaplıyor zaman zaman kadehleri

bir avuç kan var yerde
hayatta kalmak için
bir avuç kan gerek bazen
hayatta kalacaksak şayet

esrar külü dağıldı rüzgarda
yar, uykuya daldı
karanlık bastı tenimi
bayrak gibi kutsal şimdi hüzün

derin bir soluk şimdi
sabaha karşı bir yudum rakı
şimdi bir kez daha izliyorum
penceremden kimsesizliği

acıdıkça kahkaha atan adama sormalı
kaç saat daha sürecek yanılsamalar
bir ömür
bir ömür yarım kalacak yine

koşullar vardı bir de kimsesizlik
mücadele ve pes ediş
görmek bir çift gözü son kez
bakımsız bir sokakta son nefesi vermek gibi

beni delip geçen
kaç çift göz oldu allah bilir
ben sevdim hep tek başıma
tek tek siktirip gitti gündüzlerim

ağıt gibi değil ama
kan doluyor avuçlarıma
göremedim ben çam ağaçlarını
zeytin gibi siyah şimdi gelecek

kimilerine göre büyüktür allah
kimilerine göre acılar büyüktür
saniye çubuğu ağlarsa eğer
bir kez daha bükülür boynumuz

kadınlar yaktı beni
benden bir bok olmaz
yalan söyleyecek halim yok
şakaklarım sızlıyor inan bana

dönüyor baykuşlar tepemde
kimsesizlik akıyor boğazımdan aşağı
anason kokar gerçi
kalıcıysa eğer

şimdi renkler karışıyor birbirine
devriye geziyor cellatları gecelerimin
cigara dumanı ciğerlerimde
ayağa kalkacak gücüm varsa namerdim